Ispanaklı Smoothie

Momentous 100%

 

Sabah kahvaltısında önce, kahvaltı olarak, spordan önce veya sonra, hafif bir akşam yemeği olarak  ya da gün içinde canlanmak için bu smoothie’yi severek içebilirsiniz 🙂

Bu yeşil içecek, yeşilliklerin yüksek besin gücü yanında içindeki avokadoyla sağlıklı yağ kaynağınız olacak ve sizi uzun süre tok tutacak !

Canlandırıcı etkisini farketmemeniz olanaksız. Continue reading

Şekersiz & Kuru Meyvesiz & Kakaolu ….. Ve “O” çok güzel bir tatlı…

Screen Shot 2016-03-11 at 20.40.28.png

Beklenen tarif geldi !

Nasıl oluyor değil mi?

İnanın ben de şaşırdım.

Kakaolu bir şey çekti canım bir gün.

Ama pek tatlı olmasındı.

Yani, örneğin bitter çikolata tadında birşey sizi tatmin edecekse siz de buyrun ! Ama öyle çok tatlı bir şey beklemeyin tabi 🙂

Neyse, ben başladım elimdekilerden yaratmaya….

(burdan direk malzemeler listesine gitmek  isterseniz en altta!)

Minik mutfak robotunu hazırladım.

Daha önce biraz çekilmiş kakule ile pişirdiğim kırmızı kinoayı,

Biliyorsunuz dolapta her daim hazır kinoa oluyor 🙂

Hindistan cevizi yağını,

chia tohumunu,

keçiboynuzu ununu,

ham/çiğ kakaoyu

koydum,

chia jelleşsin diye iki kaşık da su,

biraz daha aroma, lezzet ekleyeyim dedim,

biraz maca tozu geldi,

biraz da besleyiciliği artsın deyince,

yeşil toz ekledim azar azar,

suyu yetmedi,

2 kaşık daha ekledim.

İyice karıştığında bir tattım ve inanamadım.

 

içine şeker neviinden ben birşey koymamıştım. Sadece kullandığım yeşil toz stevialı bir çeşitti, onun tatlısı varsa var biraz, o da çok değil. Tabi keçiboynuzunun kendi tatlılığı bir de.

Hafif ekşiliği olan, bol kakaolu, pudingimsi bir karışım oldu.

Bunu pek tabi puding gibi, üzerine biraz hindistan cevizi ile 🙂

ya da biraz buzdolabında beklettikten sonra (biraz daha katılaşıyor) çikolata topları haline getirerek sunabilir ve yiyebilirsiniz.

Ben kendim için ve o an için yaptığımdan anında kaşıkladığımı söylemeliyim 🙂

E evet…

Ve de bir anda doydum, çünkü BESLENDİM.

Bol proteinli, sağlıklı yağlı, mineralli, vitaminli, yeşillikli ve tatlı ihtiyacımı giderici bir şey oldu bu. Tam bir besin. Tam beslenme.

 

 

Şimdi malzemeler ve tarif:

-kaşıklar çorba kaşığı

  • 2 kaşık kırmızı kinoa (pişmiş)
  • 1/2 kaşık hindistan cevizi yağı
  • 1 kaşık chia tohumu
  • 2 kaşık su

Şimdi bunları bir karıştırın.

Sonra

  • 2 kaşık daha su (ve gerekirse bir kaşık daha)
  • 1 kaşık keçiboynuzu unu
  • 1 çorba kaşığı ham/çiğ kakao
  • 1/2 kaşık maca tozu * (isteğe bağlı)
  • 1/2 yeşil toz * (isteğe bağlı)
  • bir tutam tuz

ekleyip tekrar karıştırın.

Arada durdurup kaşıkla kenarlara yapışanları alın ve yeniden karıştırın.

istediğiniz kıvama gelince tadına bakın.

Eklemek istediğiniz bir şey varsa ekleyin.

Gerekirse biraz daha su ekleyin. Azar azar. Buzdolabında biraz bekleyince katılaşacak da.

Puding gibi yemek isterseniz kaselere alın ve üzerine hindistan cevizi rendesi, ya da toz antep fıstığı koyabilirsiniz.

Ya da bir kaç goji beri, bir kaç çiğ kabak çekirdeği de olabilir….

Top haline getirip bir kavanoz içinde dolapta da saklayabilirsiniz bir süre.

Topları da hindistan ceviziyle kaplayabilirsiniz.

*Maca tozu doğal ürünler satan yerlerde, iyi aktarlarda ya da online marketlerde satılıyor. Yeşil toz da aynı şekilde. Yeşil toz yerine buğday çimi tozu da olabilir.

 

Sevgi ve afiyetle, sağlıklı günlerde ….

Seray

*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***

 

Yemek yapalım !

Sağlıklı olmak hasta olmamak demek değildir demiştim. Sağlıklı olmak fiziksel, duygusal ve sosyal olarak “iyi” durumda olmak. Wellness ise bunun da biraz daha ötesinde, eskilerin “esenlik” dedikleri; fiziksel, duygusal, sosyal, ayrıca çevresel ve entellektüel ve de ruhsal sağlığımızın yerinde olması ve bunların tümü sayesinde üretken olmamız, potansiyelimizi tam olarak kullanabilmemiz anlamına geliyor. Sağlıklı olmanın anlamı biri için daha enerjik olmak, diğeri için daha zayıf olmak, bi başkası için kaliteli uyku uyumak, yorgun olmamak, başkası için sevdiği sporu yapabilmek, vs. olabilir. Bunların hepsi birbirinden bağımsızmış gibi görünse de aslında değil.

Mesela yemek yapmak da bunlarda bağımsız gibi görünse de aslında o da değil. Hatta yemek yapmak sağlığa ve hatta esenliğe giden en eğlenceli, en kolay yollardan biri.

Continue reading

Canın ne çekiyor? Ve bir ‘Lorlu Salata’ Tarifi

Özel bir rejim listem yok, bildiğiniz gibi rejim kelimesi burada geçmiyor ! Olan şey; bedenle kurulan yeni bir ilişki ile, yenecek şeylerin şeçilmesi. Denklem şöyle çalışıyor: Bedenle ilişki sağlıklı olduğunda, kişi bedeni için sağlıklı olan şeyleri istiyor, kendisi için iyi olanları CANI ÇEKİYOR. Genel “sağlıksızlar” zaten belli ve diyetten çıkıyor (genel olarak doğallığını kaybetmiş, daha lezzetli olsun, daha çok üretilsin diye manipüle edilmiş herşey buraya girebilir) ve de geriye kalan engin olasıklıklar arasından hangisinin kendine iyi geleceğini bilebiliyor olmaktan bahsediyorum. O gün, o ay, o hafta, o an…. Bedenim benden ne ister ??  Canım ne çeker?

Bana göre bu, hayattaki duruşumuzla ilintisi olan bir durum. Kendi isteklerimiz, değerlerimiz, tutkularımıza göre mi yaşıyoruz, yoksa bizden beklenenler, yapmamız gerekenler, olmamız gerekenler bölgesinde miyiz? Bu bölgeden, “kendi” bölgesine geçmek bir süreç; “kendi”nin üzerini kapladığımız şeylerin tozunu almak, pasını silmek, kaplamasını çıkarmak, bazen kazmak, hazine arar gibi aramak gerekiyor. Arkeolojik bir kazıya da benzetilebilir; hemen tamamı bulunmuyor kazdığınız yerin; tersine, sabırla, özenle tek tek parçaları bularak ilerliyorsunuz, kazdıkça anlamı artıyor. Kendi bölgesinde mümkün olan şeyler; bugüne kadar yakın ya da daha eski tarihte toplumlarca lider sayılmış, icatlar yapmış, işi her daim anılmış insanların yaptıkları şeyler ya da çevrenizde başarı öyküsü yazmış, herkesi şaşırtacak “yol” değişikliklerini yapmış ve yapamazsın, olmaz denileni başarmış insanların yaptıkları şeyler, yaşadıkları hayatlar. Onlar kendi hayatlarını yaşayanlar (ve de kişilere, toplumlara faydaları çok olanlar). Bilgiyi aramak, öğrenmek ama esas pusula olarak içini dinleyerek ilerlemek, yapamazsınlara aldırış etmeden dışarıya kulak kapamak, çok çalışmak, yılmamak, yeniden başlayabilmek ve kendine inanmak, değerleriyle yaşamak özellikleri arasında. Bugüne kadar başarılı olmuş herkesin hikayesinde bunlar var.

Yemekle bağlantısı ne diyorsanız? E haklısınız, biraz garip geliyor başta. Olsun 🙂 Ve de şöyle bakalım: dışarıdan hiç bitmeyen bir bilgi aktarımı, akışı var. Hergün, bir yerden, yiyeceklerin faydaları, zararları, ekosistem, takviyeler, egzersiz, vs. yani sağlıklı yaşamla ilgili bilgi geliyor. Bunların eğer bir arşivi tutulacak olsa, çok değerli, doğru bilgilerin yanında, birbirini tutmayan ya da aynı şey hakkında görüşlerin zaman içinde değiştiğini gördüğümüz bilgiler de geliyor. Bu durumda sağlıklı yaşam yoluna çıkmış birinin de sürekli bunları takip etmesi ve değişiklikler yapması gerekiyor. Buna belki de bir çeşit “dışa bağımlılık” da denebilir 🙂 İşte kişi kendi bedeniyle sağlıklı ilişkiyi kurduğu noktada sadece dışarıdan değişerek gelen bu bilgilerle hareket etme ihtiyacı ortadan kalkıyor. En azından bunları süzgecinden geçireceği sağlıklı bir filtresi oluyor. Ayrıca, “Ya şunu da ye ne olacak?” ya da ” Aaaa, ama bunu yemeden mi gideceksin?” veya “Bak bu şuna çok iyi geliyormuş?” hatta ” E sen yemiyor musun?”‘lara karşı bir kalkanınız oluyor. Çünkü iç pusuladan şaşmanın ve dışa bağımlılığın esas zorluğu bu anlardaki duruşumuzu çok etkiliyor olması. Ve bu da sağlımıza malolabiliyor.

O yüzden yaşadığınız hayatın sizin hayatınız olmasıyla, sağlığınızın sorumluluğunu elinize almanız (#sagligimbenimelimde) arasında büyük, kocaman bir bağlantı var.

Yemeğe gelince; bugün aslında en kolayı bir uzmana sormak olsa da (şaka) bugün ne yemeliyim diye kendime sorduğumda, çıkan sonuç şu oldu:

lorlu kahvaltı

Lor, domates, salatalık, üzerine çörekotu, susam, iki çeşit kekik, himalaya tuzu ve zeytinyağı….

Miktarını söylemiyorum, kalori hesabı yapmaya gerek olmadığı için size ne kadarı yetecekse o kadar 🙂 Zeytinyağını çok abartmayın yeter ! Ama az da koymayın, tadı çıkmaz !

Ha bir de domatesler Bodrum Üretici Pazarı’ndan olunca sormayın tadını gitsin bir sabah salatası oldu bu. Bu pazardan beni haberdar eden, hatta ilk ziyaretime de vesile olan arkadaşıma teşekkürler. Pazarı kuran Bodrum Tohum Derneği’ne ve katılan çiftçilere de emekleri için sonsuz teşekkürler, saygılar…..

Hmm, bilgisayar önünde yediğim doğrudur (klavye çıkmış resimde :-)). Bugün artık bu yazıyı çıkarmak için çok niyetliydim, masamda yiyiverdim 🙂 Olsun !

Ne zamandır süt ürünü yemiyordum. Yedim işte 🙂 O da olsun !

Kendinizi kısıtlamayın, olasılıklar sonsuz, doğanın bize sundukları sonsuz, seçim yapma hakkımız var, özgürlüğümüz var, kullanalım ! Sağlığımızın efendisi biz olalım ! Birşeye karşı olarak ya da korkuyla değil, içimizden geldiği gibi, sevgiyle seçelim yiyeceklerimizi.

Haftasonuna birden az kala güzel günler, mutlu cumalar, neşeli haftasonları olsun.

Sevgi ve afiyetle…..

Seray

*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***

 

Hareketli, verimli günler – Çiğ yemek deneyimim ……

Üç günlük çiğ yemek kursu, ardından 2 sağlıklı yaşam semineri, granola, ayçekirdeği-badem peyniri, tahin sos, susam filizlendirme derken son hafta bayağı bereketliydi.

Sanırım öncelikle çiğ yemek deneyimimi paylaşacağım. Ve öncesinde biraz başlangıçtan bahsedeyim. Aslında genel olarak beslenme şeklimdeki değişikler 10 Şubat’ta başladı. O tarihte detoks uzmanı bir tanıdığımla sohbet sırasında bana ikram ettiği bir greyfurt suyu ile detoks yapmaya “kesin” karar vermem aynı anda oldu galiba da, o günüm şimdi anlatacağım gibi devam edince, bunun bana iyi geleceğinden emin oldum ve tamam başlıyorum dedim. Ve o gün greyfurt suyunu orada ara öğün yaptım, ordan ayrıldıktan sonra öğle yemeği saati geldiğinde neden devam etmiyorum juicinge diyerek karşıma “çıkan” meyvesuyu büfesinden elma, nar, havuç suyu ile öğle yemeğimi “yemiş” oldum. Akşama çorba ile devam etti. Eve paketler gelmeye başlayıncaya kadar, sanırım 4-5 gün, çay, kahve, alkol, süt ürünleri, hayvansal gıda, gluten, … hepsini bırakmıştım. 5 gün detoks paketi de ilk günden sonra çok rahat gitti. İkinci günden itibaren gece uykularım çok iyileşti ve sabah enerjik bir şekilde yataktan kalkmaya başladım. 5 günün sonunda tartıya göre az kilo vermiş ama görünüşe göre çok incelmiştim. Daha sonra bunun yağlar ile suyun yer değiştirmesi olduğunu öğrenecektim. Çok basitti. Çok su iç, alkali su, sebze, meyve suyu, yağlar gitsin. Paket bitti, ve ben devam ettim. Bana bu kadar iyi gelen birşeyi bozmaya “kıyamadım”. Hem kıyamadım, hem de zaten içim başka türlüsünü istemedi. Canım da zaten çay, kahve çekmiyordu. Akşamları yine erkenden bir çorba yetiyordu. Bir kaç hafta sonra bir 3 günlük detoks daha yaptım. Bu kez ilkine göre daha zor geçti nedense, açlık anlamında, ve de yine kendimi daha iyi hissederek bitirdim. O zamandan beri de sebze, meyve ağırlıklı beslenmeye devam ediyorum. Hergün olamasa da haftada birkaç kere günlük beslenmeye sebze suyunu ekliyorum. Canım çektikçe detoks sırasında bıraktığım şeylerden yediğim (ve de içtiğim-mesela kahve) oldu, oluyor ve de bazılarına karşı intoleransım olduğunu anladım. Eğer bazı gıdaları en az bir hafta diyetinizden çıkarır ve sonra tekrar sokmayı denerseniz o gıdanın size iyi mi kötü mü geldiğini anlayabiliyorsunuz. Bu da çok basit! Benim için fark yaratanların başında süt ürünleri geliyordu. Bunların hazmı bayağı zormuş meğerse benim için. Aslında hep söylerdi bedenim, zaten çok yemezdim. Ağır peynirleri, mesela beyaz peyniri bile bırakmıştım zaten, keçi loru ya da inek loru tüketirdim peynir istediğimde, yoğurdu az yer olmuştum, market yoğurtlarını canım çekmez olmuştu çünkü. Ama ayran içerdim, tok tutuyor, kolay bir ara öğün oluyor diye. Sonuçta ne kadar okuyup bilsem de, bir de yerine ne koyacağımı bilemediğimden de tabi, ben de çoğunluğun düştüğü hataya düşüp arada sırada da olsa yerdim. Herneyse, geçen gün evdeki bayanın bize sürpriz diye glutensiz yufkayla ve güzelim ısırgan otuyla yaptığı böreğe süt ve yumurta koyduğunu farketmeden yedikten sonra midemin rahatsızlığı bana bir kere daha durumu teyit etmiş oldu. Bu da son olsun ! İnanın ihtiyaç da duymuyorum. E çiğ vegan peynirimi bile yaptım artık, ne olsun 🙂 Kırmızı, olgun, yağ biberini ya da salatalığı bandırarak yiyiyorum sabahları. Salatamın yanında, karnabahar pilavıyla yani o kadar çok şeyle iyi gidiyor ki bir de sormayın. Ya da atıştımalık olarak, isterseniz sizin tercihiniz bir ekmekle de güzel olur. Mesela en son karabuğday ve kavulca unu karışımı unla nohut mayalı ekmek yaptık, onunla da güzel oluyor. Peynirin tarifi buraya gelecek yakında (burda). Badem sütü de her daim mevcut zaten artık. Onu da granola’yla (burda), glutensiz yulafla -varsa, yoksa normal yulafla-, ya da ara öğün olarak blenderda kakao, tarçın ek olarak istenirse hurma ve muzla karıştırarak içiyoruz (kızım da seviyor). İkincisi glutensizlik. O da çok iyi geliyor. Ve de kaçamaklarım oluyor. Ve bu kaçamaklar ertesi günü gözlerimin eskisi gibi şişmesinden de kendini belli ediyor. Bir de anladım ki bunu (göz şişmesi durumunu) gece geç saatte ve asidik şeyler yemek de tetikliyor. Tamamen glutensiz beslenmek hala biraz zor, zira özünde gluten içermeyen yulaf ve karabuğday bile glutenli ürünler işleyip paketleyen tesislerde işlenip paketlendiği için eser miktar da da olsa gluten içeriyorlar. Bu konuda da eğer ciddi bir durum yok ise, esnek olunabilir bence. Bundan da bahsedeceğim ilerde. Hazmı zorlaştıran bir diğer şey ise çok sık yemek yemek ve yemeklerin hemen öncesinde veya sonrasında veya yemek sırasında su içmek. Halbuki yemeklerden en az yarım saat önce ve bir saat sonra içilen ve yemek sırasında içilmeyen su hazmı engellemiyor ve şişkinlik hissetmiyorsunuz. Bunun nedeni ise yine basit ! suyun midenin öğütücü ürünlerini (asitler) sulandırmaması ve dolayısıyla da bunları da işlerini iyi yapabilmeleri. Et konusunda da “canımın çekmesi-çekmemesi” ilkesiyle hareket ediyorum. Ve çoğunlukla çekmiyor, ve yersem de uzun bir süre hazmediğimi farkediyorum. Tavuk zaten yemiyorduk, ve balık da benim yemediklerim arasında girdi yine hazım zorluğu nedeniyle. Sanırım kan grubuna göre beslenmeye de bir teyit niteliğinde bu; buna göre zaten balık yememem gerekiyor (kan grubuna göre beslenmeyle ilgili bilgi için internetten küçük bir araştırma yeterli olacaktır). Protein nerden geliyor derseniz, filizlendirilmiş tahıl ve tohumlardan, kinoadan, ve gıda mayasından (nutritional yeast). Detaylarını başka bir yazıda yazabilirim daha sonra. Geriye maya kalıyor. Maya da yoğurt, peynir ve alkolü (bira ve şarap) çıkarınca, ekmekteki nohut mayası dışında beslenmemde kalmamış oldu zaten. Maya da tolerans açısından test edilmesi gereken bir başka şey.

Durum böyle iken ben bir de ani bir kararla, bu evde yapmaya çalıştığım şeyleri bir de ustasından öğreneyim, işin tekniğini de bileyim diye üç gün kursa gittim. Orda üç gün %100 çiğ vegan yemekler yapıp yedik, ben iki gün daha devam ettim ve toplamda 5 gün %100 çiğ vegan beslenmiş oldum. Sonuç ?? Kendimi gayet iyi hissettim, canım tatlı, atıştırmalık istemedi, dinçtim, enerjim yerindeydi, yemekler lezzetliydi, yapması eğlenceliydi …. Eğitim yeri dışındaki iki günde sadece kendim için eldeki malzemelerle bence iyi yemekler çıkardım ortaya ve de doydum ve keyifliydi. Her seferince, annemin yemekleri kap kap masaya giderken, ben e şimdi ben ne yiyeceğim oldum başta ama sonra girişip güzel birşeyler hazırlayabildim. E  biraz diğerlerinde ayrı hissediyorsunuz kendinizi, o şekilde beslenen sadece sizseniz. Ama olabiliyor, mümkün yani. Biraz emek, zaman ve kararlılık lazım sadece (bir de mutfak ekipmanları !!). Şu anda hala olabildiğince çiğ besleniyorum. Günlük beslenmemin çiğ vegan kısmını, yani yiyeceklerin tüm besinlerini almak üzere tükettiğim kısmını sebze sularıyla sağlıyorum çoğunlukla. Ama %100 çiğ vegan değilim. Özel detoks zamanları dışında %100 bu şekilde beslenmem gerekmediğine karar verdim. Ayrıca bedeni strese sokmamak benim için en temel ilke olduğundan, bunu ne şekilde stres yaratmadan hayatıma sokabilirim sorusuyla, yani esneklik ilkesini de gözönüne alarak herkes kendi kararını verebilir. Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğim besin gruplarından yiyecekleri abartmadan yiyor, bunların yanında sebze suyunuzu, salatanızı, sebzenizi, yemişlerinizi yiyorsanız, probiyotik ve omega 3 takviyesini alıyor, kullandığınız yağlara ve suya da dikkat ediyorsanız esneklik ilkesini uyguluyorsunuz demektir.

Durumlar böyle, tarifler izninizle biraz daha sonra, ve de işte geçen haftadan birkaç fotoğraf …

lakeside
eğitim sonrası, göl kıyısında iki gün geçti.
coleslaw
coleslaw-lahana salatası. Tarifi yakında
dereotlu, cevizli karanabahar pilavı
dereotlu, cevizli karanabahar pilavı

 

 

 

 

 

NOT: Çiğ beslenme tarzı bir süre uygulayıp denediğim ve o dönem için ihtiyacım olan bir düzendi ve bana iyi geldi. Ancak sürekli belli bir şekilde beslenmem gerekmediğini de geçen süre içinde anladım; çoğunluk her zaman taze meyve ve sebzeler ama sadece çiğ yemek zorunda değilim. Bu dönem bittikten sonra, bir çeşit detoks gibiydi, artık neye ihtiyacım varsa onu yemeyi deneyimliyorum.

Sevgi, sağlık, afiyetle…

Seray

*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***

Baharatlı Tuz Karışımları

Hava güneşli ve daha ılık sonunda 🙂 Güneş ister istemez bir enerji veriyor insana. Ve ilkbahar, dışarısı, oksijen, arkadaşlık, sohbetler, açık havada oturmak, kitap okumak, yürümek, deniz kenarında denizi, martıları, İstanbul’u izlemek, içerdeysen bile sırtına vuran güneşle ısınarak çalışmak, iş yapmak, müzik dinlemek, belki çocuklarla oyun oynamak, yemek yapmak, yeni tarifler denemek 🙂 hepsi güneş gibi ruhumuzu besliyor.

Probiyotikler, omega 3’ler ve esas bol sebze meyve beslenmeye eklendi. Yenmiyorsa sebzeler veya etler doğru şekilde ve herkesin kendine uygun miktarlarda beslenmeye girdi. Bunlarla birlikte ruhumuz için eklemeler yapmadan tam beslenmiş olabilir miyiz? Beden, insan olan bizim parçalarımızdan biri ve evet çok önemli ve ona çok iyi bakmalıyız. Ve de ruhumuzu beslemeden, düşüncelerimizi güzelleştirmeden ona ne kadar iyi bakarsak bakalım tam iyileşmeye giden yolumuzda zorlanırız. İyisi mi, iş gibi iyi yemek yemek, hareket etmiş olmak için spor yapmak, bize verilen “iyi yaşam” önerilerini harfi harfine uygulamaktansa “BANA NE İYİ GELİR?”, şu anda “NE YAPSAM KENDİMİ CANLI HİSSEDERİM?” sorularına verilen cevaplarla günler planlansa. Ya da haftada kaç gün, hangi egzersizi yoğun olan rutinime ekleyebilirim beni zorlamayacak şekilde? ve böylece devamlılığını sağlayabilirim; ve ayrıca yapmaktan hem keyif aldığım, hem de bana iyi gelen egzersiz türü ne benim için? Yani, koşmak mı, yürümek mi, fitness mı? Yoksa hem sporu hem açık havada olmayı birleştirmek mi benim için iyi? Ya da belki Tai Chi, Çi  Gong gibi hem hareketli hem de meditatif çalışmalar mı benim için uygun olan? Yoga mı? Hangi türü? Size uymayan bir tür veya rutininize çok da uymayan şartlarda bir şeyler yapmaya çalıştığınızdan dolayı başlayıp devam edemediğiniz bir şey ise egzersiz yapmak, en kolayını ve en keyif aldığınızı seçebilirsiniz belki de devamlı olabilmesi için. Egzersizin doğrusu hem bedene hem ruha iyi gelir !!! Belki de şu anda sizin için neyin iyi olduğunu bilmiyorsunuz. Belki de egzersizle ilgili genel bilgiler sizin için doğru değil. Belki o kadar yoğun egzersiz yapmanız da gerekmiyor, arada farklı şeyler yapmak size daha iyi gelecek 🙂 Belki de bu egzersiz konusunda bir araştırma yaparak bu pazar gününü sonlandırmak haftaya güzel bir başlangıç için de iyi olabilir.

Ben mesela bugün egzersizi geçerek bana iyi gelen başka bir şey yaptım ve yeni yemek kitabından üç farklı çeşit tuz yaptım kızımın da katkılarıyla!

tuzlarİşte, Gomasio, Indian Spice ve Aromatico tuzlarımız !!

Tarifleri şöyle:

 

  • Gomasio için: 1 çorba kaşığı susam tohumunu orta ateşte 3-4 dakida kavurun. Biraz soğuduktan sonra içine yarım tatlı kaşığı iri deniz tuzu ekleyerek değirmenden geçirin. Susamlar hafif irice kalsın.
  • Indian Spice: 1 Çorba kaşığı susam tohumu ile 1/3 çorba kaşığı kişniş tohumu ile 1/3 çorba kaşığı kimyon tohumunu orta ateşte 3-4 dakika kavurun. Soğusun. İçine 1 çay kaşığı acı  pul biber, ve 1/2 tatlı kaşığı iri deniz tuzu ekleyip değirmenden geçirin.
  • Aromatico: 1 çorba kaşığı rezene tohumunu kavurun. soğusun. Değirmenden geçirin. İçine yarım tatlı kaşığı ince doğranmış taze biberiye ve biraz daha az miktarda ince doğranmış taze kekik ekleyin.

Bu tuzları, sebze yemeklerinizde, salatalarda, çorbalarda, haşlanmış brokoli üzerine mesela kullanabilirsiniz. Evinizde olan ya da daha önce kullandığınız ve boşalan tuz değirmenlerine doldurun. “Aromatico” akdeniz tadına uygundur ve taze domates üzerine koyduğunuzda üzerinde biraz zeytinyağı ile harika olabilir !

İyi pazarlar ….

Sevgiyle,

Seray

*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***

 

Yediklerinizi Eksiltmeyin, EKLEYİN …

Genel sağlığınızı iyileştirmek, beslenme şeklinizi değiştirmek, enerjinizi arttırmak, daha iyi uyumak ve belki de sadece kilo vermek istiyorsunuz.

En başta neleri yememelisiniz listeleriyle karşılaşıyorsunuz. Evet REJİMLERLE. Yani kısıtlamalarla. Bu kısıtlamalar öncelikle göz korkutuyor, çok fazla ÇABA ve İRADE gerektiriyor. Bu nedenle de genellikle kısa süreli oluyor ve zorladığı için yorucu oluyor. Yani esasen stres kaynağı bedene. Sonuçta, rejim bittiğinde, yani kısıtlama ve stres nedeni ortadan kalktığında, genellikle aniden tekrar fazlaca yemeye başlanıyor ve kilolar da geri geliyor.

HAYIR! Başka bir şey mümkün! Yaşasın özgürlük!

Şimdi bunun yerine, beslenmenizden neler çıkaracağınızı değil, önce neler ekleyeceğinizi konuşalım! Strese girmemek ve bedeni gerçek anlamda “beslemek”, sağlıklı bir bedene kavuşmanın ve de tabi ki doğal olarak kilo vermeye başlamanın ilk adımı.

Peki nasıl? Neleri eklemeli?

Herşeyden önce, bol sebze, meyve ve yeşillik. Çiğ ya da pişmiş, mevsiminde ya da değil, organik ya da değil… Hiçbirine takılmadan ve en basit ve size en uygun şekilde nasıl yapabiliyorsanız, ekleyebildiğiniz kadar bunlardan ekleyin. Ne zaman olduğu da önemli değil. Sabah, öğlen, akşam; bu konudaki tüm kısıtlamaları da bırakabilirsiniz. Son öğrendiğim şeylerden biri, akşam saatlerinde yenen MANGO’nun uyku getirdiği, uyumayı kolaylaştırdığı. Ya da sabahları kahvaltıda sadece meyve yemeyi denediniz mi mesela? Kısıtlamaları bırakmak, beslenmeyle ilgili her konuda daha ESNEK olmak demek. Ne gibi başka “OLMAZ”larınız var mesela yemek konusunda? neler iyi, neler kötü sizin gözünüzde? ne yemeli, ne yememeli… Peki ama bunların tam olarak %100 doğru olup olmadığını nereden biliyorsunuz? Neden inanıyorsunuz bu bilgilere? Hiç düşündünüz mü?

ESNEKLİK, AÇIKLIK: Beslenmede ve iyileşme sürecinde gerekli iki önemli YAKLAŞIM. Bildiklerinizi sorgulamak, neyi nerden nasıl öğrendiniz gerçekten? ve bu bilgiler sizin için doğru mu? Onu da ancak esneklik gösterip, önce araştırıp sonra da deneyerek bilebilirsiniz.

 


Tüm bunların dışında aşağıda, beslenmenizde olmasında fayda olan birkaç kategoriyi inceleyebilirsiniz. (Her zaman olduğu gibi yine tekrar etmek istiyorum ki, bu bilgilerin hiçbiri tanı ya da tedavi amaçlı değildir. Lütfen doktorunuza danışarak ilerleyin.)

PROBİYOTİK – Bağırsak sağlığı – Neredeyse tüm sağlık sorunlarının sebebi burası olarak açıklanacak yakında. Birçok makale var bununla ilgili son zamanlarda. Meraklıysanız küçük bir araştırmayla bu konuda geniş bilgiye ulaşabilirsiniz. Eskiden fermente gıdaları tüketiyorduk bolca, ayrıca doğal tarımdan gelen sebzelerde de vardı probiyotik, artık değil; o yüzden bağırsaklardaki yararlı bakterileri arttırmak için probiyotik takviyesi yapmak gerekiyor. Bunu eczaneden alacağınız takviye ürünlerle ya da evde yapacağınız fermente yiyecekler ve hatta içeceklerle de karşılayabilirsiniz. Dışarıdan alacaksanız faydalı “mikroorganizması” ne kadar yüksek olanını kullanırsanız o kadar iyi olacaktır. Ya da evde kendi ekşi lahananızı yapabilirsiniz.

OMEGA 3 – Omega 3 esansiyel bir yağ. Yani dışarıdan almamız gerekiyor. Ve Omega 3 olmadan doğal, sağlıklı kilomuza inmemiz mümkün değil. Sadece kilo vermek için değil, genel sağlığımız için çok önemli bir besin kaynağı. Depresyon, Kalp krizi, Tip-2 diyabet, iltihaplanma, ağrılar, romatizmayı önleyici (ve daha fazlasını).

Nelerde Var?

  • Balık: deniz balığı, özellikle soğuk-su balıkları ve az pişmiş olursa daha iyi. Kızartılınca tümü gidiyor. Çiftlik balıklarındaysa Omega 3’ten daha çok Omega 6 var. Eskiden et ve süt ürünlerinde doğal olarak vardı, artık çimenle beslenmedikleri için yok.
  • Benim en çok kullandığım kaynak ise bitkisel bir Omega 3 kaynağı olan KETEN TOHUMU; taze olarak öğüttüğünüz keten tohumunu günlük bir çorba kaşığı kadar alabilirsiniz, üzerine bol su için ki sindirim sisteminden rahatça geçsin – çünkü oldukça yapışkan bir yapısı vardır. Kahve ya da baharat değirmeninde yiyeceğiniz kadar öğütüp günlük tüketebilirsiniz. Öğütülünce içindeki Omega 3’ü alabiliyorsunuz. Hazır öğütülmüş olarak alırsanız buzdolabında saklayarak 10 gün kullanabilirsiniz. Ya da soğuk pres yağını bulursanız bunu yine soğuk olarak salatalarınıza koyabilirsiniz. Isıtmamak gerekiyor içindeki Omega 3’ü korumak için. Keten tohumunda Omega 3 dışında protein ve bolca lif de var. Süt ürünü tüketmeyenler için keklerde yapıştırıcı unsur olarak yumurta yerine de kullanılıyor (yumurta yerine kullanmak için: 1 çorba kaşığı öğütülmüş keten tohumuna 3 çorba kaşığı su ekleniyor ve biraz bekleniyor).
  • Bir diğer kaynak “CHIA TOHUMU”. Geçen aylara kadar Türkiye’de yoktu. Artık var. Online sipariş verebilir ya da bazı aktar/doğal ürün mağazalarında bulabilirsiniz. Artık bazı büyük marketlerde bile bulunuyor. Keten tohumundan farkı öğütülmeden de içindeki Omega 3’ü kullanabilmemiz. Yine günde bir çorba kaşığı yeterli. Bunları direk tüketmek dışında alternatifler sabahki yulaf ezmenize, chia pudinginize, smoothie’lerinize katabilirsiniz. Bunların yanında yine de günlük takviyenizi de ihmal etmeyin; 500 – 1,000 milligram omega-3 (kabaca 300 EPA ve 200 DHA ideal). Alacağınız takviye ürünün “doğal trigliseridlerden” yapıldığına dikkat edin. En iyi özümseyebileceğiniz Omega 3 kaynağı bu şekilde yapılmış olanlar. En yüksek olana değil hangi formda olduğuna bakın 🙂

Omega 3’ü günlük olarak almak gerekiyor.

SAĞLIKLI YAĞLAR – Kim demiş yağlardan uzak durun diye ! Sağlıklı olduğu sürece mutlaka beslenmemizde olması gereken birşey yağ. Evet yanlış duymadınız. Salatalarda zeytinyağı, keten tohumu yağı, keten tohumu, bazen susam yağı. Sıcak yemeklerde; ısıya dayanıklı ve ısıda toksin üretmeyen, üzüm çekirdeği yağı, tereyağ, hindistan cevizi yağı, ghee (arıtılmış tereyağı) kullanılabilir.

Ayrıca; aşağıdaki sağlıklı yağları da beslenmenize ekleyebilirsiniz:

  1. Avokado
  2. Çiğ badem, ceviz ve ceviz türleri, fındık
  3. Organik et ve soğuk-su balıkları (sardalya, vahşi somon, uskumru, orkinos)
  4. Tohumlar – Kabak çekirdeği, ayçekirdeği, susam (dolayısıyla tahin), chia veya keten tohumu

PROTEİNLER – Ne kadar tüketiğimiz değil, yediğimizin ne kadarı vücudumuz tarafından kullanılıyor? Isı yağ asitlerine zarar verdiği gibi amino asitlere de zarar veriyor ve vücudumuz zarar görmüş amino asidi, proteini kullanamıyor. Kullanılmayan kısmı da yağ olarak depolanıyor.

İyi protein kaynakları neler:

  1. Organik et, serbest dolaşan tavuklar, tatlı su balığı. Organik koyun ya da keçi yoğurdu, çiğ yemişler (örn: badem, kabak çekirdeği içi) ve tohumlar (örn: kenevir tohumu, chia tohumu) da iyi birer protein kaynağı.
  2. Tabi ki mercimek ve baklagillerden ve sebzelerden de (brokoliden de !) protein alıyoruz. Hatta kinoa’dan da.
  3. Ayrıca literatür bilgisi olduğu için paylaşıyorum, Whey protein, yani Peyniraltı suyu tozu. Tercihen koyun ya da keçiden ve organik olanı. Bu TR’de var mı bilmiyorum doğrusu. Peynir tercihimi lordan yana kullanarak whey proteinden faydalandığımı düşünüyorum 🙂 Ama özellikle bu ürünün peşinde koşmuyorum doğrusu. Bilgi için yazdım.

 

Özel notum: Doğal olarak günlük beslenmemizde bulunması zor ve günlük hayat akışında bizi zorlayacak beslenme önerilerini desteklemek istemiyorum. Bu besinlerin hepsi aslında, daha önce doğal olarak beslenmemizde bulunan besinlerdi. Yani yeniden keşfedilemediler. Önceden tarlada doğal tarımla ya da vahşi olarak yetişen ürünlerde vardı probiyotik mesela, ya da fermente ürünler hemen her evde yapılıyordu zaten… daha sonra azaldı ve yokoldu, o nedenle de artık bazılarını dışardan almak gerekiyor.

 

EKMEK KONUSU:


Eğer ekmek yiyorsanız en azından seçimlerinize özen gösterin. Karbonhidratı minimumda tutmak her şartta iyi geliyor bana doğrusu. Hem fazlası hem de özellikle glutenli olanları enerjimi düşürüyor. Glutensiz bir beslenme size de iyi gelebilir. Karabuğday, nohut, esmer pirinç unu gibi glutensiz unlardan yapabilirsiniz ekmeğinizi. Ya da ekşi mayalı organik tam buğday ekmeği (evde kendiniz de yapabilirsiniz, doğal bir ekşi maya bulmaya çalışın ya da mayasız yapın ekmekleri, burada bir tarif var, burda da – ve yakında bir nohut ekmeği tarifi gelecek, karabuğday çok zor bir un ben de artık nohut unuyla yapıyorum ekmekleri – Instagrama ve Facebooka koymuştum tarifini, içine kabak, ayçekirdeği kuru meyve, keten tohumu, ceviz ve hatta kuru domates koyabilirsiniz.  Eski buğdaylardan kavulca, karakılçık, kızıl buğday, siyez, vb. unları da gönül rahatlığıyla kullanıyorum ben. Karbonhidratların her zaman besin piramidinin üst kısımlarında kalması şartıyla 🙂

Neden glutensiz? Çünkü gluten vücudunuzun besinleri alıp kullanmasına engel oluyor olabilir. Bu da yağ depolama sebebi. Ayrıca birçok farklı yan etkisi de olabilir. Glutensiz beslenmeyi bir süre deneyerek anlayabilirsiniz sizdeki etkisini en iyi. Enerjinizde artış, zihninizde berraklık ve genel olarak hafiflik hissedeceksiniz büyük ihtimalle.

Tüm bunları genel bilgi olarak yazıyorum. Genel sağlık için bu sistemi takip etmeniz size her anlamda katkı sağlayacaktır. Ancak, eğer iyileşme gerektiren bir süreçteyseniz, kilo, enerji, intolerans…. sadece size uygun olan bir kombinasyonu, belli bir süre boyunca uygulamanız gerekecektir.

Benim iyileşme sürecim yaklaşık altı ay kadar sürdü ve aralarda birkaç kere yeşil içecek detoksu dahil olmak üzere, bir çeşit zenginleştirilmiş vegan diyetiydi. Bu sürenin sonunda yavaş yavaş, o dönem yemediğim şeyleri beslenmeme kattım. Bir süre sonra, artık, bedeni dinlemeyi öğrenerek, farklı dönemlerde hemen herşeyi yiyebilir durumdayım. Burada da DENGE ve AÇIKLIK devreye giriyor.

Kolaylıkla, sevgiyle, afiyetle, sağlıkla…..

Seray

Sağlıklı Yağlar ve Lifler

vegetables-790022_1920.jpg

 

Bugün biraz bilgi paylaşmak istedim. Tam ya da bütünsel beslenmek, yani öğünlerde protein, karbonhidrat, lif ve yağ içeriğinin tam olması kan şekerini dengeli bir seviyede tutmak için çok önemli. Bu özellikle reaktif hipoglisemi ile yaşayanlar için önemli. Kan şekeri seviyesinin dalgalanmaması da deyim yerindeyse “aşerme”lerin olmamasını sağlıyor. Yani tam besleniyorsanız kan şekeri çok düşmüyor ve dolayısıyla onu yükseltmek için karbonhidrat ve hatta tatlı birşeylere saldırma isteği gelmiyor. Ya da uzun süre aç kaldıktan sonra birden bire yemeğe saldırma isteği gelmiyor.

Continue reading