Spor, yeni yıl dilekleri ve “Doğal Hareket” üzerine…

Dynamic-Movement-Therapy-Image.png

Bu yazıyı okuduktan sonra, spor yapmakla ilgili yeni yıl dileklerinizi değiştirmek isteyebilir, yeni kararlarınızı uygulayabileceğinize inanabilir ve sene sonunda dönüp baktığınızda belki de ilk kez kendinizi bir konuda “tamam” hissedebilme şansını elde edebilirsiniz.

Bu mümkün, çünkü bu sizin elinizde, bunu biliyorum; o yüzden mümkün olduğunu da biliyorum. Başlaması da, yapması da, başarması da çok daha kolay, keyifli, eğlenceli olan bir başka “hareket” mümkün. Gerçekten keyifli….

Her yeni yıl başında alınan kararlar arasında şuna benzer dilekler vardır:

“Şu üyesi olduğum spor klubüne daha çok gitmeye başlayacağım” ya da “Şu bi türlü üye olamadığım klübe artık üye olup başlayacağım. Haftada en az 3 kere.” ya da “Haftada en az 3 kere koşacağım, yürüyeceğim, yüzeceğim, ….” Sizin sporunuz hangisiyse …. “İşe gitmeden önce, işten dönünce…. Sabah çocuklar okula gittikten sonra, tek başıma olmuyor, şu arkadaşımla…. Mutlaka. Herkes yapıyor, ben de zamanımı ayarlayabilirim.” Bu sene olacak. Ve başlarsınız belki de. İlk bir ay, belki iki ay. Sonra yine “eski tas, eski hamam”…. Ve yine kendinize kızarsınız bilmem kaçıncı kere. “Yine yapamadın”.  Bu bitiş noktası, başlangıçtan da zor….

Çünkü, aynı diyetlerdeki gibi, “bu sefer de olmadı!” diyerek kendinize kızma, kendinizi suçlama ihtimaliniz çok yüksek. Kendine küsmek hatta ?

Continue reading

Yemek yapalım !

Sağlıklı olmak hasta olmamak demek değildir demiştim. Sağlıklı olmak fiziksel, duygusal ve sosyal olarak “iyi” durumda olmak. Wellness ise bunun da biraz daha ötesinde, eskilerin “esenlik” dedikleri; fiziksel, duygusal, sosyal, ayrıca çevresel ve entellektüel ve de ruhsal sağlığımızın yerinde olması ve bunların tümü sayesinde üretken olmamız, potansiyelimizi tam olarak kullanabilmemiz anlamına geliyor. Sağlıklı olmanın anlamı biri için daha enerjik olmak, diğeri için daha zayıf olmak, bi başkası için kaliteli uyku uyumak, yorgun olmamak, başkası için sevdiği sporu yapabilmek, vs. olabilir. Bunların hepsi birbirinden bağımsızmış gibi görünse de aslında değil.

Mesela yemek yapmak da bunlarda bağımsız gibi görünse de aslında o da değil. Hatta yemek yapmak sağlığa ve hatta esenliğe giden en eğlenceli, en kolay yollardan biri.

Continue reading

Sigarayla ilişkiyi kökünden bitirmek mümkün

smoke-1120459_1920Sigarayla ilişkim bir dargın bir barışık, bazen kısa bazen uzun aralıklarla bırakıp yeniden başlayarak, bazen ben bir gün içip 10 gün içmeyerek, bazen yazın içip kışın içmeyerek, bazen de günde bir paketi bitirerek yaklaşık 15 yıl kadar sürdü. Şu anda bir yıldır hiç içmiyorum ve

Sigarayla ilişkim tamamen nötr şu anda.

Bu nasıl oldu?

 

Continue reading

Reaktif Hipoglisemi ile yaşamak

Sizin sağlığınızın önündeki engel ne? Benim için, sağlıksız ve kontrolü benim dışındaymış hissiyle yemek yediğim, enerjimin düşük olduğu, fazla kilolar ve verimliliği düşük bir hayatla gelen “engel”, sonuçta benim kurtarıcım da oldu. Bana o şekilde yaşamanın benim için esas olmadığını, ve birşeyler yapabileceğimi kendi yöntemleriyle anlatan bir uyarıcıydı.

Neredeyse 13 yıl boyunca reaktif hipoglisemi (RH kısaltmasıyla kullanacağım) ile yaşadım. Benim ben olmadığım, olamadığım yıllardı. Bedenimle ilişkimin olmadığı, olamadığı, sanki bir dış güç tarafından kontrol edildiğim bir dönem.

Bilenler bilir, RH ile yaşamak zordur. Hem hayatı geldiği gibi yaşamak zordur, hem de ataklar geldiğinde içinizden çıkan, tabir yerindeyse, bir “canavarla” birlikte, yaşadıklarınız ve çevrenizdekilere yaşattıklarınız yüzünden zordur. Acaba zihinsel bir sorunum mu var diye sordurtur insana, hatta RH tanısı konulmadan önce psikoloğa gidenler de vardır; bende bir sorun var, çabuk sinirleniyorum, herkese kızar oldum, tahammülsüz oldum diye…. Siz de çevrenizdekiler de sizi tanıyamaz olur neredeyse. Continue reading

Canın ne çekiyor? Ve bir ‘Lorlu Salata’ Tarifi

Özel bir rejim listem yok, bildiğiniz gibi rejim kelimesi burada geçmiyor ! Olan şey; bedenle kurulan yeni bir ilişki ile, yenecek şeylerin şeçilmesi. Denklem şöyle çalışıyor: Bedenle ilişki sağlıklı olduğunda, kişi bedeni için sağlıklı olan şeyleri istiyor, kendisi için iyi olanları CANI ÇEKİYOR. Genel “sağlıksızlar” zaten belli ve diyetten çıkıyor (genel olarak doğallığını kaybetmiş, daha lezzetli olsun, daha çok üretilsin diye manipüle edilmiş herşey buraya girebilir) ve de geriye kalan engin olasıklıklar arasından hangisinin kendine iyi geleceğini bilebiliyor olmaktan bahsediyorum. O gün, o ay, o hafta, o an…. Bedenim benden ne ister ??  Canım ne çeker?

Bana göre bu, hayattaki duruşumuzla ilintisi olan bir durum. Kendi isteklerimiz, değerlerimiz, tutkularımıza göre mi yaşıyoruz, yoksa bizden beklenenler, yapmamız gerekenler, olmamız gerekenler bölgesinde miyiz? Bu bölgeden, “kendi” bölgesine geçmek bir süreç; “kendi”nin üzerini kapladığımız şeylerin tozunu almak, pasını silmek, kaplamasını çıkarmak, bazen kazmak, hazine arar gibi aramak gerekiyor. Arkeolojik bir kazıya da benzetilebilir; hemen tamamı bulunmuyor kazdığınız yerin; tersine, sabırla, özenle tek tek parçaları bularak ilerliyorsunuz, kazdıkça anlamı artıyor. Kendi bölgesinde mümkün olan şeyler; bugüne kadar yakın ya da daha eski tarihte toplumlarca lider sayılmış, icatlar yapmış, işi her daim anılmış insanların yaptıkları şeyler ya da çevrenizde başarı öyküsü yazmış, herkesi şaşırtacak “yol” değişikliklerini yapmış ve yapamazsın, olmaz denileni başarmış insanların yaptıkları şeyler, yaşadıkları hayatlar. Onlar kendi hayatlarını yaşayanlar (ve de kişilere, toplumlara faydaları çok olanlar). Bilgiyi aramak, öğrenmek ama esas pusula olarak içini dinleyerek ilerlemek, yapamazsınlara aldırış etmeden dışarıya kulak kapamak, çok çalışmak, yılmamak, yeniden başlayabilmek ve kendine inanmak, değerleriyle yaşamak özellikleri arasında. Bugüne kadar başarılı olmuş herkesin hikayesinde bunlar var.

Yemekle bağlantısı ne diyorsanız? E haklısınız, biraz garip geliyor başta. Olsun 🙂 Ve de şöyle bakalım: dışarıdan hiç bitmeyen bir bilgi aktarımı, akışı var. Hergün, bir yerden, yiyeceklerin faydaları, zararları, ekosistem, takviyeler, egzersiz, vs. yani sağlıklı yaşamla ilgili bilgi geliyor. Bunların eğer bir arşivi tutulacak olsa, çok değerli, doğru bilgilerin yanında, birbirini tutmayan ya da aynı şey hakkında görüşlerin zaman içinde değiştiğini gördüğümüz bilgiler de geliyor. Bu durumda sağlıklı yaşam yoluna çıkmış birinin de sürekli bunları takip etmesi ve değişiklikler yapması gerekiyor. Buna belki de bir çeşit “dışa bağımlılık” da denebilir 🙂 İşte kişi kendi bedeniyle sağlıklı ilişkiyi kurduğu noktada sadece dışarıdan değişerek gelen bu bilgilerle hareket etme ihtiyacı ortadan kalkıyor. En azından bunları süzgecinden geçireceği sağlıklı bir filtresi oluyor. Ayrıca, “Ya şunu da ye ne olacak?” ya da ” Aaaa, ama bunu yemeden mi gideceksin?” veya “Bak bu şuna çok iyi geliyormuş?” hatta ” E sen yemiyor musun?”‘lara karşı bir kalkanınız oluyor. Çünkü iç pusuladan şaşmanın ve dışa bağımlılığın esas zorluğu bu anlardaki duruşumuzu çok etkiliyor olması. Ve bu da sağlımıza malolabiliyor.

O yüzden yaşadığınız hayatın sizin hayatınız olmasıyla, sağlığınızın sorumluluğunu elinize almanız (#sagligimbenimelimde) arasında büyük, kocaman bir bağlantı var.

Yemeğe gelince; bugün aslında en kolayı bir uzmana sormak olsa da (şaka) bugün ne yemeliyim diye kendime sorduğumda, çıkan sonuç şu oldu:

lorlu kahvaltı

Lor, domates, salatalık, üzerine çörekotu, susam, iki çeşit kekik, himalaya tuzu ve zeytinyağı….

Miktarını söylemiyorum, kalori hesabı yapmaya gerek olmadığı için size ne kadarı yetecekse o kadar 🙂 Zeytinyağını çok abartmayın yeter ! Ama az da koymayın, tadı çıkmaz !

Ha bir de domatesler Bodrum Üretici Pazarı’ndan olunca sormayın tadını gitsin bir sabah salatası oldu bu. Bu pazardan beni haberdar eden, hatta ilk ziyaretime de vesile olan arkadaşıma teşekkürler. Pazarı kuran Bodrum Tohum Derneği’ne ve katılan çiftçilere de emekleri için sonsuz teşekkürler, saygılar…..

Hmm, bilgisayar önünde yediğim doğrudur (klavye çıkmış resimde :-)). Bugün artık bu yazıyı çıkarmak için çok niyetliydim, masamda yiyiverdim 🙂 Olsun !

Ne zamandır süt ürünü yemiyordum. Yedim işte 🙂 O da olsun !

Kendinizi kısıtlamayın, olasılıklar sonsuz, doğanın bize sundukları sonsuz, seçim yapma hakkımız var, özgürlüğümüz var, kullanalım ! Sağlığımızın efendisi biz olalım ! Birşeye karşı olarak ya da korkuyla değil, içimizden geldiği gibi, sevgiyle seçelim yiyeceklerimizi.

Haftasonuna birden az kala güzel günler, mutlu cumalar, neşeli haftasonları olsun.

Sevgi ve afiyetle…..

Seray

*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***

 

Yediklerinizi Eksiltmeyin, EKLEYİN …

Genel sağlığınızı iyileştirmek, beslenme şeklinizi değiştirmek, enerjinizi arttırmak, daha iyi uyumak ve belki de sadece kilo vermek istiyorsunuz.

En başta neleri yememelisiniz listeleriyle karşılaşıyorsunuz. Evet REJİMLERLE. Yani kısıtlamalarla. Bu kısıtlamalar öncelikle göz korkutuyor, çok fazla ÇABA ve İRADE gerektiriyor. Bu nedenle de genellikle kısa süreli oluyor ve zorladığı için yorucu oluyor. Yani esasen stres kaynağı bedene. Sonuçta, rejim bittiğinde, yani kısıtlama ve stres nedeni ortadan kalktığında, genellikle aniden tekrar fazlaca yemeye başlanıyor ve kilolar da geri geliyor.

HAYIR! Başka bir şey mümkün! Yaşasın özgürlük!

Şimdi bunun yerine, beslenmenizden neler çıkaracağınızı değil, önce neler ekleyeceğinizi konuşalım! Strese girmemek ve bedeni gerçek anlamda “beslemek”, sağlıklı bir bedene kavuşmanın ve de tabi ki doğal olarak kilo vermeye başlamanın ilk adımı.

Peki nasıl? Neleri eklemeli?

Herşeyden önce, bol sebze, meyve ve yeşillik. Çiğ ya da pişmiş, mevsiminde ya da değil, organik ya da değil… Hiçbirine takılmadan ve en basit ve size en uygun şekilde nasıl yapabiliyorsanız, ekleyebildiğiniz kadar bunlardan ekleyin. Ne zaman olduğu da önemli değil. Sabah, öğlen, akşam; bu konudaki tüm kısıtlamaları da bırakabilirsiniz. Son öğrendiğim şeylerden biri, akşam saatlerinde yenen MANGO’nun uyku getirdiği, uyumayı kolaylaştırdığı. Ya da sabahları kahvaltıda sadece meyve yemeyi denediniz mi mesela? Kısıtlamaları bırakmak, beslenmeyle ilgili her konuda daha ESNEK olmak demek. Ne gibi başka “OLMAZ”larınız var mesela yemek konusunda? neler iyi, neler kötü sizin gözünüzde? ne yemeli, ne yememeli… Peki ama bunların tam olarak %100 doğru olup olmadığını nereden biliyorsunuz? Neden inanıyorsunuz bu bilgilere? Hiç düşündünüz mü?

ESNEKLİK, AÇIKLIK: Beslenmede ve iyileşme sürecinde gerekli iki önemli YAKLAŞIM. Bildiklerinizi sorgulamak, neyi nerden nasıl öğrendiniz gerçekten? ve bu bilgiler sizin için doğru mu? Onu da ancak esneklik gösterip, önce araştırıp sonra da deneyerek bilebilirsiniz.

 


Tüm bunların dışında aşağıda, beslenmenizde olmasında fayda olan birkaç kategoriyi inceleyebilirsiniz. (Her zaman olduğu gibi yine tekrar etmek istiyorum ki, bu bilgilerin hiçbiri tanı ya da tedavi amaçlı değildir. Lütfen doktorunuza danışarak ilerleyin.)

PROBİYOTİK – Bağırsak sağlığı – Neredeyse tüm sağlık sorunlarının sebebi burası olarak açıklanacak yakında. Birçok makale var bununla ilgili son zamanlarda. Meraklıysanız küçük bir araştırmayla bu konuda geniş bilgiye ulaşabilirsiniz. Eskiden fermente gıdaları tüketiyorduk bolca, ayrıca doğal tarımdan gelen sebzelerde de vardı probiyotik, artık değil; o yüzden bağırsaklardaki yararlı bakterileri arttırmak için probiyotik takviyesi yapmak gerekiyor. Bunu eczaneden alacağınız takviye ürünlerle ya da evde yapacağınız fermente yiyecekler ve hatta içeceklerle de karşılayabilirsiniz. Dışarıdan alacaksanız faydalı “mikroorganizması” ne kadar yüksek olanını kullanırsanız o kadar iyi olacaktır. Ya da evde kendi ekşi lahananızı yapabilirsiniz.

OMEGA 3 – Omega 3 esansiyel bir yağ. Yani dışarıdan almamız gerekiyor. Ve Omega 3 olmadan doğal, sağlıklı kilomuza inmemiz mümkün değil. Sadece kilo vermek için değil, genel sağlığımız için çok önemli bir besin kaynağı. Depresyon, Kalp krizi, Tip-2 diyabet, iltihaplanma, ağrılar, romatizmayı önleyici (ve daha fazlasını).

Nelerde Var?

  • Balık: deniz balığı, özellikle soğuk-su balıkları ve az pişmiş olursa daha iyi. Kızartılınca tümü gidiyor. Çiftlik balıklarındaysa Omega 3’ten daha çok Omega 6 var. Eskiden et ve süt ürünlerinde doğal olarak vardı, artık çimenle beslenmedikleri için yok.
  • Benim en çok kullandığım kaynak ise bitkisel bir Omega 3 kaynağı olan KETEN TOHUMU; taze olarak öğüttüğünüz keten tohumunu günlük bir çorba kaşığı kadar alabilirsiniz, üzerine bol su için ki sindirim sisteminden rahatça geçsin – çünkü oldukça yapışkan bir yapısı vardır. Kahve ya da baharat değirmeninde yiyeceğiniz kadar öğütüp günlük tüketebilirsiniz. Öğütülünce içindeki Omega 3’ü alabiliyorsunuz. Hazır öğütülmüş olarak alırsanız buzdolabında saklayarak 10 gün kullanabilirsiniz. Ya da soğuk pres yağını bulursanız bunu yine soğuk olarak salatalarınıza koyabilirsiniz. Isıtmamak gerekiyor içindeki Omega 3’ü korumak için. Keten tohumunda Omega 3 dışında protein ve bolca lif de var. Süt ürünü tüketmeyenler için keklerde yapıştırıcı unsur olarak yumurta yerine de kullanılıyor (yumurta yerine kullanmak için: 1 çorba kaşığı öğütülmüş keten tohumuna 3 çorba kaşığı su ekleniyor ve biraz bekleniyor).
  • Bir diğer kaynak “CHIA TOHUMU”. Geçen aylara kadar Türkiye’de yoktu. Artık var. Online sipariş verebilir ya da bazı aktar/doğal ürün mağazalarında bulabilirsiniz. Artık bazı büyük marketlerde bile bulunuyor. Keten tohumundan farkı öğütülmeden de içindeki Omega 3’ü kullanabilmemiz. Yine günde bir çorba kaşığı yeterli. Bunları direk tüketmek dışında alternatifler sabahki yulaf ezmenize, chia pudinginize, smoothie’lerinize katabilirsiniz. Bunların yanında yine de günlük takviyenizi de ihmal etmeyin; 500 – 1,000 milligram omega-3 (kabaca 300 EPA ve 200 DHA ideal). Alacağınız takviye ürünün “doğal trigliseridlerden” yapıldığına dikkat edin. En iyi özümseyebileceğiniz Omega 3 kaynağı bu şekilde yapılmış olanlar. En yüksek olana değil hangi formda olduğuna bakın 🙂

Omega 3’ü günlük olarak almak gerekiyor.

SAĞLIKLI YAĞLAR – Kim demiş yağlardan uzak durun diye ! Sağlıklı olduğu sürece mutlaka beslenmemizde olması gereken birşey yağ. Evet yanlış duymadınız. Salatalarda zeytinyağı, keten tohumu yağı, keten tohumu, bazen susam yağı. Sıcak yemeklerde; ısıya dayanıklı ve ısıda toksin üretmeyen, üzüm çekirdeği yağı, tereyağ, hindistan cevizi yağı, ghee (arıtılmış tereyağı) kullanılabilir.

Ayrıca; aşağıdaki sağlıklı yağları da beslenmenize ekleyebilirsiniz:

  1. Avokado
  2. Çiğ badem, ceviz ve ceviz türleri, fındık
  3. Organik et ve soğuk-su balıkları (sardalya, vahşi somon, uskumru, orkinos)
  4. Tohumlar – Kabak çekirdeği, ayçekirdeği, susam (dolayısıyla tahin), chia veya keten tohumu

PROTEİNLER – Ne kadar tüketiğimiz değil, yediğimizin ne kadarı vücudumuz tarafından kullanılıyor? Isı yağ asitlerine zarar verdiği gibi amino asitlere de zarar veriyor ve vücudumuz zarar görmüş amino asidi, proteini kullanamıyor. Kullanılmayan kısmı da yağ olarak depolanıyor.

İyi protein kaynakları neler:

  1. Organik et, serbest dolaşan tavuklar, tatlı su balığı. Organik koyun ya da keçi yoğurdu, çiğ yemişler (örn: badem, kabak çekirdeği içi) ve tohumlar (örn: kenevir tohumu, chia tohumu) da iyi birer protein kaynağı.
  2. Tabi ki mercimek ve baklagillerden ve sebzelerden de (brokoliden de !) protein alıyoruz. Hatta kinoa’dan da.
  3. Ayrıca literatür bilgisi olduğu için paylaşıyorum, Whey protein, yani Peyniraltı suyu tozu. Tercihen koyun ya da keçiden ve organik olanı. Bu TR’de var mı bilmiyorum doğrusu. Peynir tercihimi lordan yana kullanarak whey proteinden faydalandığımı düşünüyorum 🙂 Ama özellikle bu ürünün peşinde koşmuyorum doğrusu. Bilgi için yazdım.

 

Özel notum: Doğal olarak günlük beslenmemizde bulunması zor ve günlük hayat akışında bizi zorlayacak beslenme önerilerini desteklemek istemiyorum. Bu besinlerin hepsi aslında, daha önce doğal olarak beslenmemizde bulunan besinlerdi. Yani yeniden keşfedilemediler. Önceden tarlada doğal tarımla ya da vahşi olarak yetişen ürünlerde vardı probiyotik mesela, ya da fermente ürünler hemen her evde yapılıyordu zaten… daha sonra azaldı ve yokoldu, o nedenle de artık bazılarını dışardan almak gerekiyor.

 

EKMEK KONUSU:


Eğer ekmek yiyorsanız en azından seçimlerinize özen gösterin. Karbonhidratı minimumda tutmak her şartta iyi geliyor bana doğrusu. Hem fazlası hem de özellikle glutenli olanları enerjimi düşürüyor. Glutensiz bir beslenme size de iyi gelebilir. Karabuğday, nohut, esmer pirinç unu gibi glutensiz unlardan yapabilirsiniz ekmeğinizi. Ya da ekşi mayalı organik tam buğday ekmeği (evde kendiniz de yapabilirsiniz, doğal bir ekşi maya bulmaya çalışın ya da mayasız yapın ekmekleri, burada bir tarif var, burda da – ve yakında bir nohut ekmeği tarifi gelecek, karabuğday çok zor bir un ben de artık nohut unuyla yapıyorum ekmekleri – Instagrama ve Facebooka koymuştum tarifini, içine kabak, ayçekirdeği kuru meyve, keten tohumu, ceviz ve hatta kuru domates koyabilirsiniz.  Eski buğdaylardan kavulca, karakılçık, kızıl buğday, siyez, vb. unları da gönül rahatlığıyla kullanıyorum ben. Karbonhidratların her zaman besin piramidinin üst kısımlarında kalması şartıyla 🙂

Neden glutensiz? Çünkü gluten vücudunuzun besinleri alıp kullanmasına engel oluyor olabilir. Bu da yağ depolama sebebi. Ayrıca birçok farklı yan etkisi de olabilir. Glutensiz beslenmeyi bir süre deneyerek anlayabilirsiniz sizdeki etkisini en iyi. Enerjinizde artış, zihninizde berraklık ve genel olarak hafiflik hissedeceksiniz büyük ihtimalle.

Tüm bunları genel bilgi olarak yazıyorum. Genel sağlık için bu sistemi takip etmeniz size her anlamda katkı sağlayacaktır. Ancak, eğer iyileşme gerektiren bir süreçteyseniz, kilo, enerji, intolerans…. sadece size uygun olan bir kombinasyonu, belli bir süre boyunca uygulamanız gerekecektir.

Benim iyileşme sürecim yaklaşık altı ay kadar sürdü ve aralarda birkaç kere yeşil içecek detoksu dahil olmak üzere, bir çeşit zenginleştirilmiş vegan diyetiydi. Bu sürenin sonunda yavaş yavaş, o dönem yemediğim şeyleri beslenmeme kattım. Bir süre sonra, artık, bedeni dinlemeyi öğrenerek, farklı dönemlerde hemen herşeyi yiyebilir durumdayım. Burada da DENGE ve AÇIKLIK devreye giriyor.

Kolaylıkla, sevgiyle, afiyetle, sağlıkla…..

Seray

Doğa iyileştirir

Ormanda yürüyüş gibisi yok doğrusu. Benim için tabin. Var tabi doğada zaman geçirmenin birçok yolu. Benim için en kolayı ve sevdiğim ormanda yürüyüş. Hava güneşli ise, biraz soğuk bile olsa, o günkü programım elveriyorsa ordayım. Telefonumu arabada bırakırım; kulağımda sadece doğanın sesi olsun ki kendi sesimi duyabileyim. Doğa bana yardım etsin, alsın üzerimden atmam gerekenleri, açsın gözümü, sunsun nimetlerini. Görebileyim yeter ki, duyabileyim yeter ki, hissedebileyim yeter ki. Yürürüm her yerde ne var! Buraya önce doğada olmak için, doğa için geldim. Niyetiniz bu olsun bir seferinde, spor yapmaya, kalori yakmaya, arkadaşla sohbet etmeye değil de sadece doğada olmaya gidin bir keresinde. Gidin ve dinleyin sizi karşılayanları, ağaçları, kuşları ve belki de denizi, martıları; ne var size diyecekleri? Belki sadece bir merhabanızı duymak istiyorlar, bir selam diyorlar. Gidin, orda olun, ister yürüyün, ister durun, ister koşun, yanlızca canınız istediği için.

Ve bu sabah bir enerjiyle başladım, koşamam normalde ben. Arada sırada gelir koşma gücü bana. Bu sabahsa daha başında koşar buldum kendimi, koştum çünkü yapabiliyordum. Sonra yürüdüm, sonra o bankta, gölün kenarında oturdum, güneşlendim. Sonra yine yürüdüm. Kuşlar ötüşleriyle karşıladılar ilk ve eşlik ettiler yol boyunca; uçarak ve şarkılar söyleyerek. Güneş pırıl, pırıl, güzelim ağaçların arasından süzülüyor ışıkları, ısıtıyor, can veriyor. Böyle şarkılar dinleyerek, ağaçlardan ve güneşten beslenerek, bastığım adımları farkederek, bazen kendimle konuşarak, bazen de düşüncelere dalarak ve bazen içimden gelenleri duyarak geçtim ormanı. Doğa iyileştiriyor sahiden. İyi ki gelmişim, iyi ki varsınız. Teşekkür ederim.

Seray

*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***