Evet duyar gibiyim; smoothie’ler bölümünü de çeşitlendirmek gerekiyordu 🙂 Sebze ya da meyve sularından farkı, smoothie’lerde meyvenin ya da sebzenin kendisini dolayısıyla liflerini de kullanıyoruz. Oldukça doyurucu oluyorlar ve uzun süre tok tutuyorlar. Bağırsakların çalışması için iyiler. Smoothie içine koyulabilecek şeyler sebze sularına göre daha çeşitli, yani çok farklı tatlar elde edilebiliyor. Ara öğün olarak harikalar ve de spor öncesi veya sonrası için idealler. Bir bardaktan alabileceğiniz besin bir oturuşta yiyerek alabileceğinizden kat kat fazla sebze sularında olduğu gibi. Yapılışı da sebze suyuna göre daha kolay olduğu için günlük olarak rahatlıkla içebileceğiniz şeyler bunlar 🙂 Continue reading
Uncategorized
Kabuklu Kırmızı Mercimekli Ispanak
Günaydın ve iyi haftalar !
Bu blogdaki ana yemek tariflerinin azlığı dikkat çeker oldu. Bu açığı kapatmak lazım 🙂 Bu mercimek kırmızı, hem de kabuklu. Ispanakla birleşimi ise harika. En sevdiğim ikililerden biri. Kış sofralarına farklı bir tat için.
Kakaolu, Chia Tohumlu Kurabiyeler
En sevdiklerimden birini paylaşıyorum sizinle. Benim canım tatlı birşey çektiğinde bu genelde çikolatadır ya da çikolatalı bir şeydir. Kakao‘ya bayılırım. Neyse ki antioksidan olmak ve bir dolu mineral içermek gibi faydalı özellikleri de var; kalsiyum, bakır, demir, magnezyum, manganez, zeytinyağında da bulunan bir çeşit doymamış yağ olan oleik asit, potasyum, sülfür, çinko, ve dediğim gibi antioksidanlar. Yani enerjinizi arttırır, kalp sağlığınıza iyi gelir, depresyona iyi gelir – deniyor.
Bol sütlü ve şekerli çikolata değil bahsettiğim. Kakaonun ham hali, ya da en az %85 kakao içeren paketli çikolatalar 🙂
Continue reading
Reaktif Hipoglisemi ile yaşamak
Sizin sağlığınızın önündeki engel ne? Benim için, sağlıksız ve kontrolü benim dışındaymış hissiyle yemek yediğim, enerjimin düşük olduğu, fazla kilolar ve verimliliği düşük bir hayatla gelen “engel”, sonuçta benim kurtarıcım da oldu. Bana o şekilde yaşamanın benim için esas olmadığını, ve birşeyler yapabileceğimi kendi yöntemleriyle anlatan bir uyarıcıydı.
Neredeyse 13 yıl boyunca reaktif hipoglisemi (RH kısaltmasıyla kullanacağım) ile yaşadım. Benim ben olmadığım, olamadığım yıllardı. Bedenimle ilişkimin olmadığı, olamadığı, sanki bir dış güç tarafından kontrol edildiğim bir dönem.
Bilenler bilir, RH ile yaşamak zordur. Hem hayatı geldiği gibi yaşamak zordur, hem de ataklar geldiğinde içinizden çıkan, tabir yerindeyse, bir “canavarla” birlikte, yaşadıklarınız ve çevrenizdekilere yaşattıklarınız yüzünden zordur. Acaba zihinsel bir sorunum mu var diye sordurtur insana, hatta RH tanısı konulmadan önce psikoloğa gidenler de vardır; bende bir sorun var, çabuk sinirleniyorum, herkese kızar oldum, tahammülsüz oldum diye…. Siz de çevrenizdekiler de sizi tanıyamaz olur neredeyse. Continue reading
Kış Hazırlıkları (elma sirkesi, kuru elma, turşular) ve EKŞİ LAHANA (SAUERKRAUT) tarifi
Bayram nasıl geçti derseniz, sakin, dinlendirici, aileyle birlikte, hafif yağmurlu (evet olduğumuz yerde hafif atlattık yağmurlu günleri), ve de kışa hazırlıkların bir süredir zaten yapıldığı bir evdeydik. Annemle-babamın bahçelerinde. Bu sene annem dut kuruttu, pekmezini yaptı, domatesleri kuruttu, her sene olduğu gibi konservelerini yaptı, cevizlerini toplayıp kırdılar (ah o cevizler!). Biz ordayken de bamyamızı, barbunyamızı aldık, bamyalar konserve oldu, barbunyalar derin dondurucuya girdi. Bizimkiler sağolsun, bir aydır resmen domates kürü yapıyoruz zaten, bu en lezzetli halindeyken domatesler her sabah, öğlen, akşam taze taze yediğimiz domateslerin bir kısmı da şimdi konserve olarak aldılar yerlerini. Dönerken bu yeni domates konservelerinden de getirdim, kilere istifledim 🙂
Granola – Patlamış Kinoa ve Amarant ile
Geçenlerde instagramda kısaca paylaştığım granola işte burda. Bi Nevi Karaköy’ün gönderisinden esinlenmiştim. Yapması çok kolay, buzdolabında uzunca bir süre dayanıyor ve badem sütüyle (tarif için tıklayın) harika oluyor. Bu haftasonu için denemeye ne dersiniz?
İçinde patlamış kinoa ve amarant ile biraz kuru meyve ve bazı süper gıdalar var !
Evet kinoayı patlatmayı denediniz mi? Patlatmasının çok eğlenceli olması bir yana, patlamış hali granolaya çok yakışıyor. Amarant da aynı şekilde. Kinoa ve amarant çok benziyorlar. İkisinin de anavatanı Güney Amerika. Beyaz kinoa ve amarant sadece orada yetişiyor. Ama kırmızı kinoanın Avrupa’da yetiştirilebildiği yerler olduğu keşfedilmiş. Bence Karadenizde de yetişebilir; belki yetiştiriliyordur bile. (Daha sonradan öğrendiğime göre evet Türkiye aslında uygunmuş iklim olarak ve istesek yetiştirebilirmişiz!)
Kinoa Müsli
Dünkü yazıma karpuzdan kinoa müsliye geçerim niyetiyle başlamış sonra yazıya karpuzlu birkaç tarifle devam edip kinoa müsliyi bir sonraki yazıya bırakmaya karar vermiştim. Ve hemen arayı uzatmadan Kinoa Müsli tarifi sizlerle.
Aslında çok sıcak havalara uygun bir kahvaltı seçimi olmayabilir; içindeki tarçın ve kuru meyvelerle biraz “sıcak” bir öğün oluyor, ama bol egzersizli, sporlu, hareketli, enerji gerektiren günler için üzerine benim yaptığım gibi yaz meyveleriyle ferahlatıcı hale getirilerek harika bir kahvaltılık haline geliyor bence. Hele bir de hafif tatlımsı bir şeyler çekiyorsa canınız, içindeki tarçınla ve kuru meyvelerle damağınızı tatlandıracak harika bir lezzet. Ayrıca içindekilerle oynayarak daha hafif bir şekilde de hazırlayabilirsiniz. Kuru meyveyi azaltıp, sadece taze meyveyle de pek güzel bir kahvaltılık olacaktır.
Doğrusu ben kinoa’yı karabuğday müsliye ve granolaya tercih ediyorum galiba 🙂
Üç Çeşit Limonata – Karpuzlu, Vişneli, Karpuzlu-Salatalıklı
Günaydın !
Ne güzel bir gün ! Canlı, capcanlı ! Limonlu suyumu içmişim, yerli tohum karpuzumu yemişim, kahvemi de içtim bu sabah 🙂 Ve bu yazı bu sıcaklar için iyi gelecek eminim 🙂
Yaz günlerinde sudan sonra en iyi içecek olarak 3 çeşit limonata tarifi paylaşacağım sizinle bugün 🙂
Sıcaklarda sizi ferahlatacak, besleyecek, canlandıracak, enerji verecek 3 tarif ….
Karpuzlu, vişneli ve karpuzlu-salatalıklı ……
Karabuğdaylı sabah kahvaltısı
Uzunca bir zaman oldu yazı yazamadım. Yaza girdik yazı gitti ! Instagram ve Facebook’ta paylaştığım şeyler oldu bu arada :-). Yazlarım Istanbul dışında geçiyor çoğunlukla. Hareket çoktu gerçekten, yeni yazlığa taşınma, yerleşme, sonra kamp, Orhangazi’deki bahçelerinde kısa bir anne-baba ziyareti ve iki günlük Foça durağı sonrası yeniden eve dönüş. Bu saydıklarım hakkında da anlatılacak çok şey var aslında. Özellikle Foça durağımızda hem mükemmel ev sahipliği ile hem de bir mutfaksever, anadolu tatları koruyucusu ve harika lezzetlerin yaratıcısı, yemeği sevgisiyle yetiştiren, toplayan ve yapan ve de yine sevgiyle paylaşan Selma hanım’la buluşmamız mutluluk vericiydi. Sürdürülebilir ve sağlıklı ve paylaşımcı ve herkesin, sistemdeki tüm ayakların, kazandığı bir sistem kurmanın mümkün olduğunu konuşurken bunun gerçekleşmeye başladığını ve bunun için çalışan, birşeyler yapan insanların olduğunu ve onların da buluşmaya başladığını görmek de ayrıca içimi çoşkuyla doldurdu. Acele yok. Değişim başladı ve gönlüyle iş yapan, sevgisini ve kendine ait yetisini paylaşan ve böylece olanı çoğaltan insanlar biraraya geldikçe çok güzel şeyler olacak.
Hareketli, verimli günler – Çiğ yemek deneyimim ……
Üç günlük çiğ yemek kursu, ardından 2 sağlıklı yaşam semineri, granola, ayçekirdeği-badem peyniri, tahin sos, susam filizlendirme derken son hafta bayağı bereketliydi.
Sanırım öncelikle çiğ yemek deneyimimi paylaşacağım. Ve öncesinde biraz başlangıçtan bahsedeyim. Aslında genel olarak beslenme şeklimdeki değişikler 10 Şubat’ta başladı. O tarihte detoks uzmanı bir tanıdığımla sohbet sırasında bana ikram ettiği bir greyfurt suyu ile detoks yapmaya “kesin” karar vermem aynı anda oldu galiba da, o günüm şimdi anlatacağım gibi devam edince, bunun bana iyi geleceğinden emin oldum ve tamam başlıyorum dedim. Ve o gün greyfurt suyunu orada ara öğün yaptım, ordan ayrıldıktan sonra öğle yemeği saati geldiğinde neden devam etmiyorum juicinge diyerek karşıma “çıkan” meyvesuyu büfesinden elma, nar, havuç suyu ile öğle yemeğimi “yemiş” oldum. Akşama çorba ile devam etti. Eve paketler gelmeye başlayıncaya kadar, sanırım 4-5 gün, çay, kahve, alkol, süt ürünleri, hayvansal gıda, gluten, … hepsini bırakmıştım. 5 gün detoks paketi de ilk günden sonra çok rahat gitti. İkinci günden itibaren gece uykularım çok iyileşti ve sabah enerjik bir şekilde yataktan kalkmaya başladım. 5 günün sonunda tartıya göre az kilo vermiş ama görünüşe göre çok incelmiştim. Daha sonra bunun yağlar ile suyun yer değiştirmesi olduğunu öğrenecektim. Çok basitti. Çok su iç, alkali su, sebze, meyve suyu, yağlar gitsin. Paket bitti, ve ben devam ettim. Bana bu kadar iyi gelen birşeyi bozmaya “kıyamadım”. Hem kıyamadım, hem de zaten içim başka türlüsünü istemedi. Canım da zaten çay, kahve çekmiyordu. Akşamları yine erkenden bir çorba yetiyordu. Bir kaç hafta sonra bir 3 günlük detoks daha yaptım. Bu kez ilkine göre daha zor geçti nedense, açlık anlamında, ve de yine kendimi daha iyi hissederek bitirdim. O zamandan beri de sebze, meyve ağırlıklı beslenmeye devam ediyorum. Hergün olamasa da haftada birkaç kere günlük beslenmeye sebze suyunu ekliyorum. Canım çektikçe detoks sırasında bıraktığım şeylerden yediğim (ve de içtiğim-mesela kahve) oldu, oluyor ve de bazılarına karşı intoleransım olduğunu anladım. Eğer bazı gıdaları en az bir hafta diyetinizden çıkarır ve sonra tekrar sokmayı denerseniz o gıdanın size iyi mi kötü mü geldiğini anlayabiliyorsunuz. Bu da çok basit! Benim için fark yaratanların başında süt ürünleri geliyordu. Bunların hazmı bayağı zormuş meğerse benim için. Aslında hep söylerdi bedenim, zaten çok yemezdim. Ağır peynirleri, mesela beyaz peyniri bile bırakmıştım zaten, keçi loru ya da inek loru tüketirdim peynir istediğimde, yoğurdu az yer olmuştum, market yoğurtlarını canım çekmez olmuştu çünkü. Ama ayran içerdim, tok tutuyor, kolay bir ara öğün oluyor diye. Sonuçta ne kadar okuyup bilsem de, bir de yerine ne koyacağımı bilemediğimden de tabi, ben de çoğunluğun düştüğü hataya düşüp arada sırada da olsa yerdim. Herneyse, geçen gün evdeki bayanın bize sürpriz diye glutensiz yufkayla ve güzelim ısırgan otuyla yaptığı böreğe süt ve yumurta koyduğunu farketmeden yedikten sonra midemin rahatsızlığı bana bir kere daha durumu teyit etmiş oldu. Bu da son olsun ! İnanın ihtiyaç da duymuyorum. E çiğ vegan peynirimi bile yaptım artık, ne olsun 🙂 Kırmızı, olgun, yağ biberini ya da salatalığı bandırarak yiyiyorum sabahları. Salatamın yanında, karnabahar pilavıyla yani o kadar çok şeyle iyi gidiyor ki bir de sormayın. Ya da atıştımalık olarak, isterseniz sizin tercihiniz bir ekmekle de güzel olur. Mesela en son karabuğday ve kavulca unu karışımı unla nohut mayalı ekmek yaptık, onunla da güzel oluyor. Peynirin tarifi buraya gelecek yakında (burda). Badem sütü de her daim mevcut zaten artık. Onu da granola’yla (burda), glutensiz yulafla -varsa, yoksa normal yulafla-, ya da ara öğün olarak blenderda kakao, tarçın ek olarak istenirse hurma ve muzla karıştırarak içiyoruz (kızım da seviyor). İkincisi glutensizlik. O da çok iyi geliyor. Ve de kaçamaklarım oluyor. Ve bu kaçamaklar ertesi günü gözlerimin eskisi gibi şişmesinden de kendini belli ediyor. Bir de anladım ki bunu (göz şişmesi durumunu) gece geç saatte ve asidik şeyler yemek de tetikliyor. Tamamen glutensiz beslenmek hala biraz zor, zira özünde gluten içermeyen yulaf ve karabuğday bile glutenli ürünler işleyip paketleyen tesislerde işlenip paketlendiği için eser miktar da da olsa gluten içeriyorlar. Bu konuda da eğer ciddi bir durum yok ise, esnek olunabilir bence. Bundan da bahsedeceğim ilerde. Hazmı zorlaştıran bir diğer şey ise çok sık yemek yemek ve yemeklerin hemen öncesinde veya sonrasında veya yemek sırasında su içmek. Halbuki yemeklerden en az yarım saat önce ve bir saat sonra içilen ve yemek sırasında içilmeyen su hazmı engellemiyor ve şişkinlik hissetmiyorsunuz. Bunun nedeni ise yine basit ! suyun midenin öğütücü ürünlerini (asitler) sulandırmaması ve dolayısıyla da bunları da işlerini iyi yapabilmeleri. Et konusunda da “canımın çekmesi-çekmemesi” ilkesiyle hareket ediyorum. Ve çoğunlukla çekmiyor, ve yersem de uzun bir süre hazmediğimi farkediyorum. Tavuk zaten yemiyorduk, ve balık da benim yemediklerim arasında girdi yine hazım zorluğu nedeniyle. Sanırım kan grubuna göre beslenmeye de bir teyit niteliğinde bu; buna göre zaten balık yememem gerekiyor (kan grubuna göre beslenmeyle ilgili bilgi için internetten küçük bir araştırma yeterli olacaktır). Protein nerden geliyor derseniz, filizlendirilmiş tahıl ve tohumlardan, kinoadan, ve gıda mayasından (nutritional yeast). Detaylarını başka bir yazıda yazabilirim daha sonra. Geriye maya kalıyor. Maya da yoğurt, peynir ve alkolü (bira ve şarap) çıkarınca, ekmekteki nohut mayası dışında beslenmemde kalmamış oldu zaten. Maya da tolerans açısından test edilmesi gereken bir başka şey.
Durum böyle iken ben bir de ani bir kararla, bu evde yapmaya çalıştığım şeyleri bir de ustasından öğreneyim, işin tekniğini de bileyim diye üç gün kursa gittim. Orda üç gün %100 çiğ vegan yemekler yapıp yedik, ben iki gün daha devam ettim ve toplamda 5 gün %100 çiğ vegan beslenmiş oldum. Sonuç ?? Kendimi gayet iyi hissettim, canım tatlı, atıştırmalık istemedi, dinçtim, enerjim yerindeydi, yemekler lezzetliydi, yapması eğlenceliydi …. Eğitim yeri dışındaki iki günde sadece kendim için eldeki malzemelerle bence iyi yemekler çıkardım ortaya ve de doydum ve keyifliydi. Her seferince, annemin yemekleri kap kap masaya giderken, ben e şimdi ben ne yiyeceğim oldum başta ama sonra girişip güzel birşeyler hazırlayabildim. E biraz diğerlerinde ayrı hissediyorsunuz kendinizi, o şekilde beslenen sadece sizseniz. Ama olabiliyor, mümkün yani. Biraz emek, zaman ve kararlılık lazım sadece (bir de mutfak ekipmanları !!). Şu anda hala olabildiğince çiğ besleniyorum. Günlük beslenmemin çiğ vegan kısmını, yani yiyeceklerin tüm besinlerini almak üzere tükettiğim kısmını sebze sularıyla sağlıyorum çoğunlukla. Ama %100 çiğ vegan değilim. Özel detoks zamanları dışında %100 bu şekilde beslenmem gerekmediğine karar verdim. Ayrıca bedeni strese sokmamak benim için en temel ilke olduğundan, bunu ne şekilde stres yaratmadan hayatıma sokabilirim sorusuyla, yani esneklik ilkesini de gözönüne alarak herkes kendi kararını verebilir. Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğim besin gruplarından yiyecekleri abartmadan yiyor, bunların yanında sebze suyunuzu, salatanızı, sebzenizi, yemişlerinizi yiyorsanız, probiyotik ve omega 3 takviyesini alıyor, kullandığınız yağlara ve suya da dikkat ediyorsanız esneklik ilkesini uyguluyorsunuz demektir.
Durumlar böyle, tarifler izninizle biraz daha sonra, ve de işte geçen haftadan birkaç fotoğraf …



NOT: Çiğ beslenme tarzı bir süre uygulayıp denediğim ve o dönem için ihtiyacım olan bir düzendi ve bana iyi geldi. Ancak sürekli belli bir şekilde beslenmem gerekmediğini de geçen süre içinde anladım; çoğunluk her zaman taze meyve ve sebzeler ama sadece çiğ yemek zorunda değilim. Bu dönem bittikten sonra, bir çeşit detoks gibiydi, artık neye ihtiyacım varsa onu yemeyi deneyimliyorum.
Sevgi, sağlık, afiyetle…
Seray
*** *** Wellness Koçluğu hakkında bilgi için buraya, Workshop’lar için buraya tıklayın.*** ***